11 Ağustos 2010 Çarşamba

Cenk ve Erdem

Bu sayfayı açmakla çok iyi etmişim, kafamı toparlamama, düşüncelerimi organize etmeme gerçekten yardımcı oluyor. Hem yazarken eğleniyorum, hem de daha sonra yazdıklarıma çeki düzen verip çeşitli görsellerle süslerken. Ayrıca sonradan oturup yazıklarımı okumak da hoşuma gidiyor, meditasyon gibi bir şey oluyor. Zaman geçtikçe bu sayfanın gelişmesini, yeni özellikler ve yüzlerce sayfa yazı ile dolmasını umuyorum.

Cenk ve Erdem, lise yıllarında takip etmeye başladığım ve o zamandan beri hiç kopamadığım iki komedyen. Gerçi basitçe "komedyen" demek kendilerine biraz saygısızlık olur; radyo ve televizyon programı sunucusu, yazar, aktör, müzisyen, reklam metni yazarı ve oyuncusu ve bunun gibi pek çok sıfatı da kullanmak gerekir bu on parmağında on marifet iki arkadaştan bahsederken. Kendilerini bizzat takip etmeyenler onları bir ihtimal vaktiyle Show TV'de yayınlanmış "Cenk mi? Erdem mi?" isimli yarışma programından (tam olarak bir yarışma programı değildi aslında) hatırlıyor olabilirler, en popüler girişimleri buydu sanırım. Bir de G.O.R.A.'da çok küçük bir rolleri vardı, mahkumlarla mülakat sahnesinde. Bu yazımda Cenk ve Erdem ile ilk tanışmamı, takip ettiğim programlarını ve bizzat gittiğim canlı şovlarını anlatıp biraz da tarzları ve yaptıkları hakkında genel bilgi vermeyi hedefliyorum.

Gezdiklerim, Gördüklerim, Yaşadıklarım: Yalova

Gezdiğim, gördüğüm, kısa veya uzun bir süre bulunduğum mekanlar hakkında yazacağım bir "Gezdiklerim, Gördüklerim, Yaşadıklarım" köşesi oluşturmaya karar verdim. Bu köşenin ilk yazısı da çocukluğumun hatrı sayılır bir bölümünü geçirdiğim ve her Türkiye'ye gidişimde mutlaka uğradığım, benim için özel bir şehir olan Yalova hakkında olacak.

Önce bu şehir hakkında bir kaç ufak bilgi verelim. Yalova, Marmara Denizi'nin güney doğusunda, 170.000 nüfuslu bir şehrimiz. Merkezin dışında Altınova, Armutlu, Çınarcık, Çiftlikköy ve Termal olmak üzere 5 ilçesi var. Kocaeli ve Bursa ile komşudur. Atatürk'ün sevdiği, defalarca ziyaret ettiği, dinlendiği ve bir yandan da önemli devlet kararlarını aldığı bir yerleşim yeri olmuştur. Bu bilgilere ve daha fazlasına, http://www.yalova.org/ adresinden ulaşabilirsiniz. Yalova hakkında vereceğim bir bilgi daha var, o da şehir olmadan önce İstanbul'a bağlı oluşu ile ilgili. Uzunca bir süre merak etmiştim yanı başında Bursa dururken Yalova'yı İstanbul'un bir ilçesi yapmanın mantığını. Yukardaki siteye göre, Yalova'nin İstanbul'a bağlanma kararı bizzat Atatürk tarafından bütçe imkanları göz önünde bulundurularak alınmış. Ama, Murat Belge'nin "İstanbul Gezi Rehberi" isimli kitabina göre (ki çok güzel kitaptır, belki bir fırsatını bulduğumda sırf bu kitap üzerine bir yazı yazarım), eskiden memurların amirlerinden izin almadan şehir dışına çıkmaları yasak olduğu için memura "şehir dışına çıkmadan şehir dışına çıkma" imkanı verebilmek üzere böyle bir yapılandırılmaya gidilmiş ki çok daha mantıklı bir açıklama bence.

Magic: The Gathering - Battlemage

Magic: The Gathering, Amerika'da oldukça populer bir kart oyunu. Kart oyunu deyince doğal olarak ilk akla gelen iskambil olur ama bunun iskambil ile pek alakası yok. 10000 küsür değişik kart var ve bu kartlardan satın alıp kendinize bir deste kuruyorsunuz. Rakibiniz de kendi destesini kuruyor ve düello yapıyorsunuz. Oyun temel olarak bu şekilde işliyor. Daha fazla bilgi isteyenler Wikipedia'nın ilgili sayfasına bakabilirler.

8 Ağustos 2010 Pazar

Başlarken

Sevgili okuyucu,

Eminim ki şu an aklından binbir türlü soru geçmektedir. Kimdir bu adam? Neden böyle bir sayfa açma ihtiyacı hissetmiş? Nelerden bahsedecek? Ne sıklıkla yazacak? Yazdıklarını kimler okuyacak? Hepsine tek tek cevap vereyim.

İlk soru kim olduğum ile ilgili. Ben herhangi biriyim. Tabii ki benim de bir adım, ailem, arkadaşlarım; kısacası kendimce bir yaşantım var, ama bu sayfayı ilgilendirdiği kadarıyla herhangi biri olabilirim. Hatta yukarda soruyu sorarken "Kimdir bu adam?" demişim ama kadın bile olabilirim (veya olmayabilirim). Belki en yakın dostunuz, belki seneler önce tanışıp bir daha konuşmadığınız biriyimdir, ya da belki ilerde en yakın arkaşınız olacağım veya belki de sadece şu an okumakta olduğunuz yazıları yazan kişi olarak kalacağım. Uzun lafın kısası, bu sayfada yazılanların herhangi biri tarafından yazılmış olarak okunmasını ve değerlendirilmesini istiyorum. İlerde yeni yazılar yazdıkça doğal olarak hakkımda pek çok bilgi açığa çıkacaktır, ama şu an için herhangi biriyim.

Neden böyle bir sayfa açma ihtiyacı hissettim? Açıkcası tek amaç yazmış olmak. Herkes gibi benim de kafamın içinde dönüp duran bazı düşünceler var, başlıkta okuduğunuz üzere. Belli bir konuda değil, herhangi bir konuda olabiliyor bu düşünceler. Bu sayfanın amacı, bu düşünceleri organize edip bir köşeye koymak. Daha sonra bu yazıları ne yapacağım veya bu yazıların ne işe yarayacağı ile ilgili en ufak bir fikrim yok. Büyük ihtimalle bir süre sonra unutulup giderler.

Bu sayfada nelerden bahsedeceğim konusunda pek fazla kısıtlama yok, her şeyden bahsedebilirim. Kesin yazacağım şeyler var tabii; okuduğum bir kitap, izlediğim bir film, gittiğim bir konser pekala bir yazı olarak karşınıza çıkabilir. Ayrıca hatıralarda yaşayan bir insan olduğum için büyük ihtimalle bir hatıralar geçidi köşesi de olacaktır. Surekli olarak bir şeylerden yakınmaya da bayılırım, o yüzden metroda beni gıcık eden birisi hakkında veya öğrencilerimin performansları hakkında mızıklanmalarım çok büyük ihtimalle yazılarımda yer bulacaktır. (Böylece hakkımda bir bilgiyi de açığa çıkarmış bulundum, öğrencilerim var, evet.) Kesin yazmam diyeceğim ise pek bir şey yok. Sadece politika ve din gibi konulara pek girmeyi düşünmediğimi söyleyebilirim. Dikkat edeceğim bir başka nokta ise, yazılarımda isim veya başka bir takip edilebilir bilgi vererek şahıslardan bahsetmekten kaçınacağım. Mesela "bir arkadaş" veya "metroda yanımda oturan öküz" veya "öğrencilerimden biri" diyebilirim ama "geçenlerde evini boyamasına yardım ettiğim arkadaş" veya "geçen bahar verdiğim dersi alan tek zenci öğrenci" gibi ifadelerden kaçınacağım. (Hadi bir bilgi daha vereyim, öğrencilerimin büyük çoğunluğu zenci).

Ne sıklıkla yazacağım? Bunu aslında ben de merak ediyorum. Şimdilik hedef olarak haftada iki yazı diyelim ama şu otuz sene içinde kendimi biraz olsun tanıyabilmiş isem eğer, başlarda haftada iki değil yirmi iki yazı yazarım, daha sonra da sıkılıp ayda yılda bir yazarım.

Son olarak, kime yazıyorum bu yazıları? Açıkçası bu yazıları tek bir kişi için yazıyorum, o da kendim. Sayfanın adresini kimseye vermeyeceğim mesela. Kendim yazıp kendim okuyacağım yani. Kendim yazıp kendim okuyacağım, ama başkalarının yazılarımı okuması da beni herhangi bir şekilde rahatsız etmez, zaten öyle olsa herkese açık bir sayfaya niye yazayim? İsteyen okusun, hatta burda yazdıklarımı memleketin bir köşesinden birinin okuyup "Valla lan!" demesi fikri hoşuma gidiyor. Kimse okumazsa da mühim değil, dediğim gibi, hedef okuyucu kitlem tek kişiden oluşuyor. Bu noktada bunları niye Türkçe yazdığım da ortaya çıkmış oluyor, eğer arkadaşlarımın çoğunluğunu hedef alsam, yazıları İngilizce yazardım; çünkü arkadaşlarımın çoğu ya ana dili İngilizce olan, ya da şurda yazacaklarımı okuyacak kadar İngilizce bilen insanlardan oluşuyor. Ama sayfayı okuyanlar sadece kendim ve internette dolaşırken yanlış bir sokağa sapmış bir kaç gezginden oluşacaksa, yazıların Türkçe olmasını tercih ederim.

İşte böyle. Niyetimizi ortaya koyduk, kurallarımızı belirledik. Bakalım bundan sonraki ilk yazımız ne hakkında olacak. Bir kaç gün sonra görüşmek üzere.

Sevgiler,
Yazar